27 Temmuz 2012 Cuma

Sus anı.

Hepimiz düşlerimizde özgürdük... Gerçeklik ise bin bir türlü tokadın suratımıza ardarda indiği zemindi. Gerçekçiler mutludur. Hayalperestler de öyledir. İşte bu ya hep ya hiç dünyasında olan hem hayallere hem de gerçekçiliğe sahip insanlara olur. Ne mantıksız,insanların sorumsuz, vurdumduymaz diyebileceği kadar  hayalperesttim ne de gerçekçilikten dem vurup hayallerime kalbimi kapayacak kadar kör abdal. 


Sarkaç...
Bir o yanda bir bu yanda derken salınımlarımda sabitler değişirdi.
Bazen bir köle, bazen prangaları parçalamaya and içmiş bir masal kahramanı.


Bilmediğim öyle çok şey vardı ki. Ve zamanla bildiklerimin de gerçeklik payının sorgulanası olduğunu gördüm.
En güvendiklerim, güvenilmezlikler taşıyordu.
En sevmediklerim sevilesi yanlar...
Hayat siyah ve beyaz olamayacak kadar uçsuz bucaksız bir bilgiydi.


Cehalet mutluluktur diyip gözlerimi kapadığımda, karşımda zıplayan bilgi parçacıklarını görmezden gelmek zorundaydım ve bu karakterimle örtüşmüyordu.


Konuştum...Hep konuştum. Anlattım bildiğimi sandığım herşeyi, yaşadıklarımı, yaşamak istediklerimi.
Yargılanıp, darağacında olduğum çok an oldu.
Defalarca ölüp, defalarca doğdum; herkes gibi.


Şimdi farklı bir yol, farklı bir yön binlercesi arasından.
Ben bu defa sustum; konuşurken sustum.
Benliğim sustu.

13 Temmuz 2012 Cuma

durum bildirisi; zincirleme düşünceler sendromu

Sebebini bilmediğim bir şekilde olayları neden sonuç ilişkisine dayandırmak gibi bir huyum var. Bu sadece bilimsel konularda değil benim için sosyal hayatta da geçerli pek çok durumda. O yüzden biri bana biraz soğuk davranmış gibi gelse hemen beynim bu yönde işlemeye başlıyor. Neden? Ne yapmış olabilirim?
Ya da bazen işin kaynağını bırakıp hareket tarzından sonuç çıkarma yoluna gidiyorum. Misal biri bana soğuk davranıyor; demek ki benim yanımda mutlu değil. Öyleyse ben ondan uzak olayım ki o mutlu olmaya devam edebilsin.

Evet bu tavır kimi durumlarda saçmalamış konumuna sokuyor beni. Çünkü pek çok zaman bunu açıklamak konusunda iyi değilim. Birine kalkıp " benimle geçirdiğin zamanda mutlu olmadığını" düşünüyorum demek kolay olmuyor. Hoş söylemek kolay olabilse de karşındaki insan hep reddediyor. Kimse kalkıp da evet haklısın çok da iyi vakit geçirmiyorum seninle diyemiyor.

Kimi zaman da durum benimle alakalı değilken üzerime alınmış oluyorum. Ama asla da emin olamıyorum. Böyle gelgitler işte.

Şu an son 20 gün içinde 3. kez İstanbul'dan Bodrum'a kaçmayı başarmış bir halde, sitemize yakın manzarası güzel bir ortamda biramı yudumlayıp düşünüyorum. Fondaki müzik huzur veriyor.
Aslında yine barışçıl ve huzur dolu ruh halimi buldum gibi. Yine de son 2-3 gündür bir sıkıntı var. Ne olduğunu bilmiyorum. Dokunsalar ağlayacağım ama ağlarken kimse görmesin istiyorum. PMS falan da değil, lütfen seksistlik yapmayalım okurken.

Şimdi bunları düşünürken yine aynı düşüncede buluyorum kendimi:
İnanları fazla mı umursuyoruz?

Bir arkadaşım var, inanılmaz duygusaldır.
Çabuk kırılır ama genelde anlayamazsınız kırıldığında. Baş başa kaldığında sadece çok yakın olduğu insanlara, biraz sıkıştırıldığı takdirde döker derdini. Onu o kadar iyi tanıyorum ki yansıtmama sebebinin kafasına takmaması değil de bunu kendi içinde yaşaması olduğunu kolaylıkla söyleyebilirim.
Kendi içinde halletmeye çalışır kırgınlıklarını. Zamana bırakır ve genelde de unutur, affeder.

İşte ben onun tam tersi gibiyim.
Özellikle duygusal ilişkilerimde (iş okul hayatı değil yani demeye çalışıyorum burada) fevri oluyorum çoğu zaman. Biri bana bir şey söylemek istiyorsa, bir derdi varsa anında yapsın istiyorum. İnsanlarsa kendi içinde halletmeye yapılı olabiliyorlar. İşte tam da bu yüzden bazen bir olay büyümeyecekse bile, dürtüklemeklerim yüzünden büyüyor.

Bilemedim...
Acaba daha ben merkezli yaşamak mı lazım, yoksa daha fazla yoksaymak mı kendini, düşünceni duygunu?
Hangisi daha doğru olur, bir türlü çözemiyorum.
Kafam karışık bu konuda, emin olduğum şey o şu anda.

Neyse, işte yapmam gerektiği gibi konuyu kenara bırakıyorum. Aksi takdirde kendi beynimde boğulacağım hissi yaşıyorum.

Müzik o kadar hoş, hava güzel ve esen hafif rüzgar o kadar rahatlatıyor ki sanırım beynimi patlama çalışmalarıma ara vereceğim.

Yazıda mana aramayın, bu sadece beynimin bir kesitidir. İçine girebilme şansına sahip olsaydınız beynimin, bu kesitler gibi öyle karmaşalar bulurdunuz ki korkarım hiç birimiz işin içinden çıkamazdık.

Ben bu yazıyı da şuraya şöyle koyayım.

PS: son anda düşününce varolanlar sağolsun, olmayanlara zaten ihtiyaç yok hissiyatı sardı şimdi de.