25 Haziran 2010 Cuma

Tatilin dönüşü, gidişinden bellidir



Efenim sevgili halikarnas balıkçısı olarak bilinen Cevat Şakir Kabaağaçlı'nın şu dizeleriyle başlamak isterim bu yazıya:

yokuş başına geldiğinde
bodrum'u göreceksin,
sanma ki sen
geldiğin gibi gideceksin
senden öncekiler de
böyleydiler
akıllarını hep bodrum'da
bırakıp gittiler...


Bodrum'un girişinde görürsünüz bu yazıyı ve her defasında gidişinizi anımsatır durur şair size, her defasında içiniz acır. Devamlı gidenler için Bodrum bir hastalıktır zaten onlara anlatmaya gerek yok aslında ama olsun. Maksat blogumuza tatil anılarımızı yazalım.

Çocukluk zamanlarımda başladı yazlık maceram. Zaten site ortamının en keyifli zamanları 12-18 yaş dönemidir. Yalan rüzgarı tadında olaylar yaşanır, kah güler, kah destek olur, kah dertlenir içersiniz. Hele küçük yaşta bara falan girme maceraları efsanedir. Yazlık arkadaşlıklarından gerçek hayata taşınanlar nadirdir. Genellikle her gittiğinizde orada olan, orada olsunlar istediğiniz insanlardır ve de 19-20 yaşını bulmadan tatil dışında görüşmek mümkün olmaz onlarla. Geçmişi bırakayım da bu tatile geleyim.

Ucuza gelsin diye erkenden almış olduğum uçak biletimin THY değil de alt firması olan Anadolu Jet'e ait olduğunu farkettiğimde yaşadığım şok ile başlamak istiyorum. Macera uçağa adımımı atar atmaz, bir abinin feryat figan 'kedi mi? kedi mi var uçakta? nerde o kedi' tepkileriyle başlamış bulundu. Yanından geçerken yüzüne gülmemek için zor tuttum kendimi. Artık nasıl korkuyorsa kediden girdiği tripleri görmek eşsizdi cidden. Nitekim uçak havalandıktan sonra kutuda bir kedi geldi yanımıza. Cam kenarında oturan kişiye aitmiş. Bu defa da aramızda oturan konuşkan teyzeyi bir huzursuzluk sardı. Yani zaten yolculuğun bitmesine bir 20-25 dk kalmış, hala kedi problemi yaşanıyordu. Dedim teyzecim siz benim yerime oturun biz iyi anlaşırız o kedişle. Sorun böylece çözüldü. Pilotumuz ise değişik bir insandı. Seksi bir ses tonu ile kaç metre havadayız saatte kaç km ile gidiyoruz kısmını bildirişi hoştu gerçi. Ancak değişik bir ruh haline sahip olduğunu düşünüyorum zira iniş kısmında uçak kademe kademe aşağıya doğru bırakıldı sanki. Şimdi düşüyoruz, ah bu defa kesin lost adasında bulacağım kendimi derken sağ salim indik efenim. Uçakta 1-2 sabancılı görür gibi olduğumu da eklemeliyim.
Neyse, zaten direk eğlenme modunda olacağımızı kuzenim bildirdiğinden kıyafet falan gayet ona uygundu. Kuzenim, Çeto ve ben kendimizi barlar sokağında buluverdik. Baktık ki Bodrum baya boş, henüz açılmamış tatil perdeleri. Orası mı iyi burasımı derken White House oldu durağımız. Dışarıda sakin sakin bir şeyler içerek başlayan gece en son sabancıdan farklı insanlarla da kaynaşmış olarak striptiz direğinde dans ederken sonlandı.(yok striptiz yapmadık yanlış anlaşılma olmasın biz çocuklaştık sadece :) ) Ortalıklardaki kavruk tenli apaçi abilerimize bu cümleyle değinerek geçmek istiyorum.Hele bar içinde güneş gözlüğüyle gezinip kaslarını sergileyen siyah atletli kavruk olanı üstünü de çıkardığında çok oy topladı :)O kadar çoklar ki onlara roman yazılabilir. :)

Şu an burnuma mukayet olamama ve köh köh yaşlı amcalar gibi öksürüyor olmamı da bu tayfaya borçluyum. 5 gece boyunca durmaksızın mekan mekan gezince insan sonunda hasta oluyormuş. Mekanlara değineyim biraz.
Barlar sokağı fixtir zaten; Deja vu, White house, Red Lion gibi yerler...
Bunlarda genelde inanılmaz güzel ve yakışıklı turistlerimizden tutun en çirkinlerine kadar hepsi görülebilir. Araya kaynamış kavruklar öyle ablalar götürür ki şaşar kalırsınız. Erkeklerin de bu tür mekanlar da tacize uğramaları muhtemeldir. Yazıyorum diye kızabilir belki ama kuzenimin poposu az kadın eli görmemiştir bu ortamlarda bizi korumaya çalışırken :D:D

Meşhur Catamaran'ı resimleriyle anlatacağım size. Benim fikrim orası Türkiye'de bir yer değil. İşin aslı berbat bir ortam. Travestiler dans ediyor genellikle üstsüz olarak ve birbirlerini okşayarak.Figürler falan erotiklikten çıkmış hertürlü fetişizm falan işin içine dahil olmuş durumda. Öyle ki ben bir müddet şoka girmiş bir vaziyette dans falan edemeyip bunları izledim. Fotoğraflarını da çektim gayet görgüsüz bir modda. Eğer oralardaysanız ve parmakla anaa meme diyen bir şaşkın gördüyseniz o benim efenim.
Yolunuz düşerse catamaran'a gitmeyin derken durumu da 1-2 foto ile özetleyeyim.






Özetle böyle bir ortam işte. Homofobik falan değilim. Yine de çok da haz eden bir insan olmadığım bilinir bu durumlardan. Ama kim olursa olsun para karşılığı şu duruma düşürülmüş olmaları beni üzdü. Belki resimlerden çok da net anlaşılmıyor ama bu işi yapmaktan mutlu olmadıklarını düşünüyorum. Belki de Türkiye'de daha kötü yollar dışında onlara bırakılan tek seçenek bu olduğu için oradalardı. :(

En çok eğlendiğimiz yer Halikarnas oldu. Nispeten daha elit bir ortamdı. Cuma gecesi olduğu için köpük banyosu olayına dahil olduk ve gerçekten çocuklar gibi şendik diyebilirim. Köpük olayı baya enteresan. Kafanıza kadar köpüğün içinde kalıyorsunuz. Arkadaş gurubu ile oradaysanız oldukça keyifli oluyor.
Şovlar da gayet iyiydi. Hiphopçı gençlerimiz oldukça başarılıydı. Dans eden ablalarımız sahneden fışkıran sular sonucu erotik bir hale büründüler ancak ortada sapkın bir durum yoktu. Göz zevkini bozan bir şey yoktu diyebilirim. Alandaki insanların da sahnede ıslanmaya dahil olması sonucu eğlenceli görüntüler çıktı ortaya. Bodrum'daki en eğlenceli gecemiz Halikarnas'ta idi. Zaten öyle çok eğlenmişiz ki ertesi gün gitmemiz halinde indirim alacağımızı öğrendik :)



Yok efenim sahilde mangal, hadi 'hadi gari'ye de gidelim derken tatil esti geçti.
En son 'hadi gari' de topukluya alışık olmayan ayak bileğimin sızım sızım sızlayışını hissettim. Ardından denizden gelen o esintiyle buz gibi olduğumu sezdiğimde şifayı kapacağımı düşündüysem de kabullenmek istemedim. Ertesi günden itibaren sahilde, evde, dışarılarda elimde peçetelerle hapşıra tıksıra gezmek durumunda kaldım. Benim bu hasta halimden en çok çeken insan tabii ki bulaştırdığım kuzenim ardından zaten kırk yılda bir görüşebildiğim ve tatile henüz gelen arkadaşım diloş oldu. Zira sürekli burda müzik sesi çok yüksek, yemek yiyelim, ay ben dans edemem,burnum acıyor, offf, hiç halim yok gibi şikayetlerime maruz kaldılar. Fora'da, Kule'de,Adamik'te ve yine White House'da cidden pek rahat vermedim sanırım. Mızmız küçük çocuklar gibi takıldım yanlarında ama dizimi kırıp evde oturayım da diyemedim.

Son gün hevesle denize gireceğimi düşünürken ağladı Bodrum ben gidiyorum diye...Üzülme dedim ama denize girmeme olanak vermedi. Buna olanak vermedi ancak enfes görüntüler verdi.



Sonunda döndüm İstanbul'a...İstanbul da beni sevinçten ağlayarak karşıladı zaten.
Aklımda hala o müthiş günbatımı...Gel de hak verme Halikarnas Balıkçısı'na.
Manzarayı gördükten sonra siz karar verin. İnsan nasıl geldiği gibi gidebilir bu şehirden? Aklını bırakmamak mümkün müdür geride?
Her ne kadar Sezen Aksu gibi kalbimizi olmasa da aklımızı Ege'de bıraktığımız doğrudur. Biz her yaz bir kere de olsa gider aklmızın bir kısmını bırakıveririz bu şehirde ondandır belki yarım akıllılığımız...
Buyrun manzarayı gördükten sonra siz karar verin!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder