15 Mart 2022 Salı

Ben kendimi seçiyorum

İnsanın hayattaki en müthiş macerası kendini keşfetmek ve tanımak. En zorlu ve en çetin macerası hatta. Çünkü başkalarını tanımak kolaydır. Birini tanımaya başlarsın, zamanla sana uymadığı yerde bırakırsın iplerini. Ama kendinle öyle mi? İnsan kendini sevmek ister. İnsan hep sevmek ve sevilmek ister. Sevginin de en temeli kişinin kendisine duyduğu sevgiyle başlar aslında. Bundandır ki kendisini sevmeyen insanlar başkalarını zaten sevemezler.

Hep kendimi araştırdım ben. Nasıl bir insanım, kimim? Durup durup dışarıdan bakardım hep kendime. Personam neydi? Gölge yanlarımda, karanlıklarımda neler gizliydi? Hangi davranışlarda neden bulunuyordum vs... Hep aradım, hep araştırdım. Sevdiğim pek çok şey buldum kendimde. Mesela uzun uzun "iyi bir insan mıyım?" sorusuna baktım bir dönem. Hatta o zamanlar çıkmıştı karşıma, kim söylemişti hatırlamasam da 

"Kötü bir insan olup olmadığını sorgulayan insanlar kötü değillerdir."

demişti birileri. Nitekim değildim. Bilerek ve isteyerek kötülük yaptığım kimse olmamıştı. Ben öyle sanıyordum tabii ki. Sonra farkettim ki benim kötülük yaptığım tek insan bizzat kendimdi bu hayatta. 

Geçenlerde yeni tanıştığım biri ile bir konuyu konuşuyorduk. Genel muhabbetler işte. Kurduğu bir cümle beynime kazınıp kaldı. Dedi ki bana 

"Sen zeki, kariyerli, aklı başında, mantıklı, oldukça güzel, kaliteli bir kadınsın. Seçimlerin de böyle. Kaliteli ilişkilerin var ailenle, arkadaşlarınla, dostlarınla. Ancak ben anlıyorum ki sen ilişki anlamında kalitesiz insanlar seçmişsin hep. Neden kendini kalitesiz insanlara layık gördüğünü sorgulamalısın bence"

Kalakaldım. O kadar doğru bir tespitti ki. Geçmişte yanlış arkadaş seçimlerim de olmuştu gerçi. Ama konu ilişki değilse kim olursa olsun genellikle ilk sınırımı zorlayan hatasında silip atıyordum insanları. Ama kalbime koyduğum bir insan hata üzerine hata yapsa da hayatımdan çıkarıp atmakta zorlanan bir insandım. Biraz durup düşündüm üzerine. Acaba dedim kendi kendime ben kendime yeterince değer vermiyor olabilir miyim? Belki de bu yüzden bana değer vermeyen insanlara kapılıp, bana değer verenlere yanaşmıyorumdur. 

İnsan öğrendiği bir gerçekliği ya da bir farkındalığı geri alamaz. Öyle bir an oldu işte benim için. Bireysel bir aydınlanma. Sonra kafamda insanlara giydirdiğim incili kaftanlar döküldü bir anda. 

Ne kadar boş şeylere kendimi yorduğumu, geçmişten bu güne sevgimi zerre hak etmeyen insanlara aklımı bağladığımı, boşu boşuna kendimi yorduğum zamanları gördüm. Hatta öyle saçma sapan hisler beslediğim anlar olmuş ki, dönüp tükürmeyeceğim yolları manzara sanmışım.


İnsan çok bunaldığı, çok sıkıldığı dönemlerde bi kendine dönmeli ve hatırlamalı; kim olduğunu, neler başardığını, hangi yollardan nerelere çıktığını. Bu çok önemli. Yoksa hayatın akışında kaybolup gidiyor kendine duyması gereken derin sevgi. Belki geçmişte bir özdeğer eksikliğim vardı, belki en çok sevmem gereken kendimi yeterince sevememiştim bilincimin karanlık kuyularında. Fakat keşfettikçe daha çok seviyorum/sevdim de kendimi. Hatta o kadar ki, insanların ne düşündüğünü umursamadan sırf bir insanın kötü bir insan olduğunu kendime kanıtlamak için asla yapmacağım şekilde kendimin dışında davrandığım anlarım var. Çünkü artık benim umrumda olan şey önce benim mutluluğum. Çünkü ancak ben mutluysam çevremdekilerin mutluluğuna katkıda bulunabilirim. Önce ben demeyi öğrenme sürecim devam ediyor. Dengeye derinden bağlandım. Verdiğim kadar almanın bencillik değil normal bir şey olduğunu görüyorum artık hayatta. Toksik insanlara yer vermek istemiyorum. Ben birey olarak zaten mutlu bir insanım. Sosyal hayatımda da bana zarar veren, beni üzen, kafamı bozan, bana belirsizlikler bırakan kimseye yer yok. İlişkiymiş, arkadaşmış, akrabaymış...kim olduğundan bağımsız olarak ben artık kendi mutluluğum konusunda kimseye taviz vermemeyi seçiyorum. Ben sonunda 34 yaşında bir kadın olarak, içimdeki ufak kız çocuğu ile el ele verdim ve kendimi seçiyorum. 
Ben kendimi seçiyorum.

Sanırım görünür bir yerime bunun dövmesini yaptıracağım. "Always choose yourself" ya da mealine bir şeyler yazdırabilirim :) Son 2-3 aydır ilk defa bu kadar huzurlu ve mutluyum. Şükürler olsun!



4 Mart 2022 Cuma

Normal

Belki de hepimiz yabancıyız, hepimiz sadece bir efsaneden ibaret olan normalliğin ıssızlığında kendi sıradaşı yolumuzda ilerliyoruz.
Anne Rice


Her birimiz aynı ve fakat yine her birimiz aynı olmayı nasıl başardık? Bazen insanları sims oyunu karakterleri gibi görüyorum. Fenotip olarak bile öyle geliyor. Yani fiziksel özellikler dahi benzer geliyor bu bakış açısıyla. Hele ki karakterleri düşününce... o kadar aynı tipler gibi geliyor ki. 

Sahi, kim bu normal?

Mesela, henüz kocasından boşanmamış, daha 15 gün önce aynı ortamda olan kadının önüne gelen adamla yatıp kalkıyor olması normal mi? Yoksa onunla evli olduğunu bile bile yatan öte yandan da uzak mesafedeki kendinden yaşça küçük sevgilisini ayakta uyutan adam mı normal? Birbirine ne hissettiğini bilmeden, ne yaşandığını konuşmadan süren ilişkiler normal mi? Aç birinin ekmek çalması mı normal yoksa zengin bir hayat yaşayan kişinin fakir fukaradan çalması mı normal? Sevmediğimiz insanları seviyor gibi davranmak mı normal? Yoksa sevdiğimiz insanların yüzüne bakmayıp sevmiyor taklidi yapmamız mı normal?

Yüzümüzdeki maskelerle gizlediğimizi sandığımız gölge yanlarımız mı normal? Yoksa sergilediğimiz personalar mı? 

İnsanın kafası karışıyor. Derine indikçe, detaya baktıkça karmaşıklaşıyor gibi geliyor. Oysa bütüne bakınca; twitter aşk acısıyla ağlayan, kendini astroloji tweetlerine kaptırmış insan kaynıyor. Hayattaki tek arzusu sevdiği kadar sevilmek olan ancak öte yandan kendisine sevgi gösterenleri iten pek çok kadın ve adam cirit atıyor ortalıkta. Har vurup harman savuranlar, carpe diemciler (ki çoğu felsefeyi epey yanlış anlamış gibi), aşırı sorumluluk sahibi olup kendini zorunluluklar altında ezenler, paraya tapanlar, aşırı fedakarlar, aşırı benciller, özgüvensizliğini balon egolar ardında saklamaya çırpınıp beceremeyenler....

Liste daha uzar gider. Bunlar gibi 10.000 belki daha fazla özellik saysak, sonra bunların birbirileri ile birleşebildiği alternatifleri düşünsek, dünya kocaman bir Sims oyunu olmuyor mu şimdi?

Peki bu durumda kim anormal? Ya da daha da önemlisi kim normal?

Yargılayıcı bir insan olduğumu düşünmüyorum. Yalan söylenmediği sürece yargılamam insanları. Büyük konuşmayı da sevmem şu hayatta. Ama yine de belli çizgiler var hayatta aşılmaması gereken. Hırsızlık gibi, birini öldürmek gibi...Kim normal kim anormal karar veremesem de etik anlayışı olmayan insanlar midemi bulandırıyor. Bazı hareketleri çok çirkin ve yüzsüzce buluyorum. Bu durum beni normal yapacaksa da yapsın, anormal yapacaksa da yapsın. Anlaşılan o ki herkesin normali kendine normal.


1 Mart 2022 Salı

Siktir et! - insan tanı(yama)mak

Hayat çok garip. İnsan öyle şeyler yaşıyor ki tam diyor kayboldum, öldüm, bittim. Bir şey oluyor, silkeleniyor ve daha güçlü, daha dinç dönüyor hayata. 

  • Kaç kere ölüyoruz sandık?
  • Kaç kere "bu acı geçmez" dedik kendi kendimize.
  • Peki ya "ben onu unutamam" dediklerimiz.

Hangisi kaldı geriye, kimin esamesi okunuyor şimdi? Kimsenin! 

Kim olursa olsun, aşk, arkadaş, sevgili, eş, akraba , dost vs gidene yol verin gitsin, size siz lazımsınız.



Hayalini kurduğumuz o iyi insanlar hala var. Hayal ettiğimiz her şey mümkün bu hayatta. Gidene hayıflanmayı bırakıp, hayatın önünüze getirdiklerini görmeye başladığınızda yolcunun neden yolcu olduğunu da yürekten anlıyorsunuz💙.

Her neyi kaybettiyseniz, oturun yaşayın acınızı sonra da siktir edin. Bakın nasıl güzel olaylar geliyor başınıza :) 

Güneş öyle ya da böyle misler gibi doğuyor işte her gün. Siz de ölene kadar hayattasınız, keyfini çıkarın ;)

25 Şubat 2022 Cuma

Gelecek zaman

 
Senden sonra 23 şehir gezdim.
3 kilo aldım.
Saçlarımı 6 kez boyadım.
Dünya bilmem kaç dönümünü tamamladı.
Darbe oldu, ihtilal oldu.
Barış gelmedi, savaş bitmedi.
Seni özledim.
Gittiğim her yerde senden bir nefes bıraktım.
Belki yürürsün aynı sokakta.
Ayak izime denk düşer ayak izin.
Belki saçına değer nefesim.
Belki sen de bir gün beni özlersin diye,
Seni uzakta bıraktım.
Seni uğurladım, sana kavuştum, seni terk ettim.
Bilmem kaç kilometre yol gittim.
Evren kaydı.
Sen göğüs kafesimden milim kaymadın..
Ezel Roz Manaz

24 Şubat 2022 Perşembe

Kimin hikayesinde kötü insansın kim bilir?

Prensip olarak ilk önce kendimi eleştirmeye, kendimi yargılamaya meyilli bir insanım. Hani o herkesin kafasında hiç susmayan, acımasız, gaddar bir ses var ya, o bende muazzam. Fakat gel gör ki şunu kabul etmem lazım; ben çok güzel, çok derin seviyorum. 

Evet nadiren oluyor...Öyle kolay kolay bir şey hissedemiyorum. Doğrudur genellikle saçmalıyorum, yani yanlış insanları seviyorum. Yani hayatımda biri olmadığına göre öyle olmalı. Ama Sezar'ın hakkı Sezar'a azizim, çok temiz, çok derin, çok tutkulu, çok iyi seviyorum be!



Mesela mükemmel insan aramıyorum. Sevdiğim insanın eksiklikleri, komik yanları, tökezlemeleri soğutmuyor beni. Olduğu gibi, olduğu haliyle seviyorum. Ne bileyim, bazı şeylere aşırı mı tepki veriyor, sorun değil. Öğreniyor ve öyle kabul ediyorum. Egosunun yaralı yanları mı var, bana sempatik geliyor. Ne bileyim hayatta mücadele ederken, yorgun düştüğünde nazı ilk bana mı geçiyor? Hiç sorun değil, sarıp sarmalayasım geliyor. Adaptasyon gücüm muazzam mesela. Ay'da yaşayalım desin giderim, Muş'ta yaşayalım desin giderim o derece. Kutu gibi ev desin tamamım, olmaz illa kocaman ev lazım desin ona da tamam. Hali hazırda karnımızı doyurabildiğimiz sürece mal, mülk, para umrumda değildir.  Kariyermiş, aileymiş, yok soymuş, sopmuş ben sevdiysem umrumda olmaz. Ve hatta mantığımı usulca kenara koyup, sevdim dediğim insan yanımdaysa komple şu cihana iki kişi cenk ilan edebilirim. Benim tüm meselem ise karşılıklı sevgidir. 

Ama işte tek bir şey, tek bir konu buz gibi soğutuyor beni. Güvenimi sarsan tek bir hareket, kar topu etkisi yaratıyor. Bu yeri gelir ufak bir yalan olur, yeri gelir gereksiz bir kıskandırma çabası olur. Kimi zaman ise farkına bile varmadığı ama hareketlerinden sızan ufacık bir ayrıntı. İşin komik yanı da şu ki, çoğu zaman aslında ben yanılıyorumdur. Yani benim güven sarsıcı bulduğum hareket aslında öyle değildir o an için. Ama garip olan şu ki, bu başıma her geldiğinde, ardından hep aşk körlüğü ile göremediğim ve aslında görmem gereken noktalar önüme serilir. 

Anlamadığım bir şekilde sezgilerim beni haksız olduğum konulardan vuruyor ama işin temelinde yine ben haklı oluyorum. Ben ne zaman güvensizlik hissetsem, ardından nedeni ile yüz yüze geliyorum.

Tek insana adanmayı, tek insanla yetinmeyi ne zaman öğreneceksiniz?

Ne zaman derin sevebileceksiniz?

Hayatta her şey 5-10 dakika süren hayvani zevkler mi olacak sizin için?

Gerçekten midem bulanıyor...

Kendime kızıyorum. Sevdiğim zaman ne kadar körleştiğime kızıyorum. Kendime değer vermeyişlerime, kendimden ödün verişlerime kızıyorum. Hep aynı hikaye! Kimi sevsem, önce kıymet bilmeyip sonra her şey geç olduğunda geri dönüyor. Daha bende bir şeyler bitmeden dönmeyi başaranı görmedim. İlginçtir. Ne zaman ben yola koyulurum o zaman akılları başlarına gelir hep.

Yine kendime kızıyorum. Çünkü ben de beni çok güzel seven o adamlara bir şey hissetmedim bugüne kadar. Ne garip. Olasılıklar zinciri. Doğru zaman, doğru yer, doğru insan. Olasılık mı, olasılıksızlık mı?

Allah'tan yaşamaya tutkunum. Tek başıma yapamayacağım bir halt yok bu dünyada. Kimseye muhtaç da olmam. Ama insanız ya işte, kapanıp bir odaya, bir şişe kırmızı şarap açıp, sevdiceğinin kollarında sabaha kadar Netflix izlemek gibi boş ya da hoş hayalleri oluyor insanın. Dünyanın içinde dünyadan kopmak. İki çift lafa buz tutan kalbi eriyebiliyor insanın. 

Ya da hayallere tutunuyor insan. Hayalleri gerçek olmadıkça hırçınlaşıyor. Ne kadar kırıldıysa o kadar sertleşiyor. Kalp kırıyor, acısını çıkarıyor belki de tıpkı kendinden olan yaşam formlarından. Tutulmayan sözler veriyor, kendisine verilmiş ve tutulmamış her bir söz için. Hoş ben söz de vermem de. 

Yani diyeceğim o ki, aynı hayalin peşinde koşan milyonlarca bambaşka ama  birbirinin aynı insan. Herkes sözde aynı şeyi kovalıyor, aynı şeyi özlüyor. Ama herkes de birbirine aynı kazığı atıyor. Derin analizlerin bile tutarlılığı olduğunu düşünmüyorum. Yani Freud sen de bsg paşam ya. Nitekim sana zaten kızgınım otu boku sekse bağladın diye. 

Çok da uzatmaya gerek de yok belki de. Hangimiz masumuz herkesin kalbinde?

İşin özü şöyle ki, her iyi insan, bir başka insanın kötü insanıdır esasında...💔

Kelimelere dönüş volume bilmem kaç

Nereden başlamalı? 

Neden yarım yamalak uykudan burayı hatırlayarak uyandım? 

Bilinçaltım beni niye yazmaya yönlendiriyor? 

Hiçbir fikrim yok!

Bir noktada geçmiş olayları hatırlamanın bana iyi gelmediğini fark etmiş ve yazmaktan da kaçarak uzaklaşmıştım. Canımı yakan ne olduysa yakıp-yıkıp kaçma huyumun farklı bir yansımasıydı bu da. Şimdi neden yine kelimelerime dönmek istiyorum acaba?

Pek çok yazımı arşivlemişim blogdan. Ne düşündüm, neden yaptım onu da hatırlamıyorum. Aman her neyse kaldığı yerden devam diyorum o zaman. Buralarda kalan nostaljik ruhlara da selam olsun 💙



Blogumda geçmişte yazdıklarıma şöyle bir göz gezdirdim. 2020'deki tek bir yazıyı saymazsam uzuuuun zamanlar olmuş buraya uğramayalı. O süreçte ben bu kızı mis gibi büyüttüm. Ama enteresandır ki yakın zamanda başka bir aydınlanma yaşadım. Büyüyemediğim yerleri gördüm. Değiştirmem gereken bir başka derinlik buldum kendimde. Bunu itiraf etmesi çok zordu kendime. O çok övündüğüm "48 saatten fazla depresyon yapamam,  kendimden sıkılırım" söylemim kocaman bir balon oldu kaldı. Ne kadar zaman yüzü gülen içi çökük palyaçolar gibi yol aldım bilmiyorum. Tek bildiğim dışarıya gülücükler saçarken esasında derin bir çöküş geçirdiğim.

Yalnız işin güzel yanı, yıllarla birlikte kendimi keşfedip dönüştürmeye öyle adapte olmuşum ki kendimle yüzleşmelerim tüm acısına rağmen daha net oldu. Çat çat yüzüme vurdum her şeyi. Ve dan diye durum özeti geldi oturdu yüreğime ama bu tamamen başka bir yazı konusu. Açıkçası şu an için bunu yazacak güçte hissetmiyorum kendimi. Ve laptop başında şarap içerken salya sümük ağlayasım da yok şu anda. Sonra...Belki sonra anlatırım.

Covid-19 sonrası, Tekirdağ'daki evimi kapatıp, ailemin yanına Adabükü'ne yerleştim. Son yazdığım zamanlarda Arkas çilemi bitirmiş, akademiye dönüşümü yapmış ve Maltepe Üniversitesi'nde araştırma görevlisiydim muhtemelen. Hoş o zamanlar kendimden bu kadar net bahsediyor muydum emin değilim. Sonra 2017'de bir hayalimi daha gerçekleştirdim ve 2. bir yüksek lisans yapmaya Lüksemburg'a gittim. İyi kötü günlerim oldu orada. Daha çok iyi kısmını anımsıyorum. Yalnız bana bir tutulma geldi ve hala anlamadığım bir şekilde yüksek lisans bitince orada kalıp iş başvurusu yapma hakkımı kullanmak yerine ülkeye geri döndüm. Sonrasında Tekirdağ'da şimdi tez aşamasında olduğum (çok şükür) doktorama başladım. İşler benim için yolunda gitti. Hiçbir torpili olmayan (olanı da kullanmaya karşı olan) ben önce öncelikli alan bursu kazandım. Yakın zamanda da ikinci bursumu elde ettim ve şu sıralar bu anlamda hayalimi yaşıyorum. Yani ben okuyor araştırıyorum devlet de bana para veriyor, daha ne olsun 💙.

Hayatımın hiçbir döneminde para benim için amaç olmamıştı hala da değil. Huzur ve mutluluğum önceliğim. Ondan olsa gerek 2 lisans, 2 yüksek lisans diploması ve hali hazırda süren doktora eğitimimle hala bütün derdim kendimi geliştirmek ve öğrenmek. 

Ha sonra; sonunda CMAS * lisansımı aldım. Kaş'ta dalışa gittim. Latin dansına başladım. Kafam göre farklı ülkeleri gezdim. 2007'de aldığım ehliyetimin hakkını vermeye başladım ve 2020'de araba kullanmaya başladım. İlk arabamı aldım. Çok da şaşırtıcı olmayacağı üzere hayatıma yeni dostlar kattım ve bazı köprüleri de yıktım geçtim yine.

Ben aynı benim anlayacağınız. Biraz daha olgun, biraz dönüşmüş, daha ılımlı ama yine ben işte. Hala içimde tutamıyorum bir şeyleri. Hala küfür ediyorum. Hala tutkuluyum sevdiğim konularda. Sonra sabırsızım da hala. Ve sonuna kadar koşup isteklerimin peşinden bir bunalma sınırına geldiğimde atıveriyorum uçurumdan. Ha bir de en ufak bir olayda hala önce kendimi suçluyorum ki bu değiştirmeye başladığım özelliklerimden biri. Zira zaman ve deneyimlerim öğretti ki ben zaten hata yaptığımda içtenlikle özür dileyen biriyim. Dolayısıyla her kötü giden olayda da sorumlu ben değilim. Kendime daha fazla değer vermeyi öğrenme konusunda çabalıyorum.

Ah bir de şunu not geçmek istiyorum; ben bazen başka insanların duygu ve düşüncelerine bürünerek de yazıyorum. Çoook eskilerde bir yakınım blogumu bulmuştu ve bunu ona anlatamamıştım. Küçüktüm gerçi o zamanlar. Şimdi olsa umursamam belki. Yine de burada yazan her şey birebir yaşadığım şeyler olmak zorunda değil. Bunu bilin isterim. Bazen sadece kelimelerle oyun oynamak hoşuna gidiyor içimdeki küçük kızın. En depresif modlardan en narsist anlara gidebiliyor söylemlerim. Bazen nefret kusuyorum kendi içimde oldukça huzurluyken. Neyin bana ait olup neyin üstüme giydiklerim olduğu da bu işin gizemi işte.

Bu bir arayı kapatma yazısıdır. Yeniden bolca yazmayı planlıyorum. Bakalım olacak mı :) 

  

16 Ocak 2020 Perşembe

Öğrendikçe daha az bilen!

Ne zaman bıraktım ben yazmayı? Bir an hatırlıyorum, bir arkadaşım "Sanki gözlerin eskisi gibi parıldamıyor artık. Çocuk gibi, değişik bir parıltısı vardı oysa. Canın mı sıkkın?"demişti. Aynı zamana mı denk geliyor acaba? Zaman zaman karalasam da kendime bir şeyler, yazmaya küstüm bir lahzada. Oysa ben yazmayı öğrendiğim gün başlamıştım yazarak dünyayla birleşmeye ve yine dünyadan kaçmaya. Günlüklerimi bahçede yaktığım zaman mıydı? O günlükleri de öyle boşa yakmışım. Geçmişi unutmamak iyi değil demişti bir yaşam koçu. Serde pervasızlık var, ilk işim ateşe onları atıvermek olmuştu. Galiba sonra sustu kalemim. Sonra küstüm ben kendimle. Aslında insanlara inanmayı bırakmadığım zamanlarımdı hala. Hoş sonra ben ne kadar derinlik aradıysam o kadar sığ sularda buldum kendimi. Keşfetmekten, denemekten, acıtsa da yenilmelten hiç korkmadım. Ama işte zaman... O kadar çok gücendim ki, gücenmemek için değer vermemeyi zor yollardan öğrendim. Fazla insan tanıdıkça, insanlardan korkmayı öğrendim. İnsan ın hamurundan korktukça, kendimden de korkar oldum. Sınırlar çizdim, duvarlar ördüm. Aştım hepsini, kırdım, yıktım. Utandım, utandırdım. Bolca pişman oldum. Kimseye anlatmadığım anılar bile koydum kenara. İçime döndüm, kaçtım ve saklandım. Hayatta en iyi olduğum konulardan oldu kaçmak zaten. Ruhum cenin pozisyonunda aylar geçirdi bazen. Dışarıdan baktığımda öyle de sosyal ve neşeli idi ki içeride örselenmiş ve hasta yatan benliğim. Ama ben hep aynı şeyi aradım. Adını bile koyamadan. Öyle ki, bulsam, ucundan yakalasam işte bu diyecektim kolaylıkla ama bulamadım. Bulamadıkça hırçınlaştım. Hırçınlaştıkça uzaklaştım. Canım yandıkça kabalaştım. Geçmiyor, geçmeyecek. En azından yeniden yaz diyorum kendime. Yaz ki kendin sarabil acıyan yanlarını. Yaz ki sığ sularda bir ömrün olmasın. Ben öğrendikçe daha az bilenlerdenim. Belki bizim de lanetimiz budur.