16 Ocak 2020 Perşembe

Öğrendikçe daha az bilen!

Ne zaman bıraktım ben yazmayı? Bir an hatırlıyorum, bir arkadaşım "Sanki gözlerin eskisi gibi parıldamıyor artık. Çocuk gibi, değişik bir parıltısı vardı oysa. Canın mı sıkkın?"demişti. Aynı zamana mı denk geliyor acaba? Zaman zaman karalasam da kendime bir şeyler, yazmaya küstüm bir lahzada. Oysa ben yazmayı öğrendiğim gün başlamıştım yazarak dünyayla birleşmeye ve yine dünyadan kaçmaya. Günlüklerimi bahçede yaktığım zaman mıydı? O günlükleri de öyle boşa yakmışım. Geçmişi unutmamak iyi değil demişti bir yaşam koçu. Serde pervasızlık var, ilk işim ateşe onları atıvermek olmuştu. Galiba sonra sustu kalemim. Sonra küstüm ben kendimle. Aslında insanlara inanmayı bırakmadığım zamanlarımdı hala. Hoş sonra ben ne kadar derinlik aradıysam o kadar sığ sularda buldum kendimi. Keşfetmekten, denemekten, acıtsa da yenilmelten hiç korkmadım. Ama işte zaman... O kadar çok gücendim ki, gücenmemek için değer vermemeyi zor yollardan öğrendim. Fazla insan tanıdıkça, insanlardan korkmayı öğrendim. İnsan ın hamurundan korktukça, kendimden de korkar oldum. Sınırlar çizdim, duvarlar ördüm. Aştım hepsini, kırdım, yıktım. Utandım, utandırdım. Bolca pişman oldum. Kimseye anlatmadığım anılar bile koydum kenara. İçime döndüm, kaçtım ve saklandım. Hayatta en iyi olduğum konulardan oldu kaçmak zaten. Ruhum cenin pozisyonunda aylar geçirdi bazen. Dışarıdan baktığımda öyle de sosyal ve neşeli idi ki içeride örselenmiş ve hasta yatan benliğim. Ama ben hep aynı şeyi aradım. Adını bile koyamadan. Öyle ki, bulsam, ucundan yakalasam işte bu diyecektim kolaylıkla ama bulamadım. Bulamadıkça hırçınlaştım. Hırçınlaştıkça uzaklaştım. Canım yandıkça kabalaştım. Geçmiyor, geçmeyecek. En azından yeniden yaz diyorum kendime. Yaz ki kendin sarabil acıyan yanlarını. Yaz ki sığ sularda bir ömrün olmasın. Ben öğrendikçe daha az bilenlerdenim. Belki bizim de lanetimiz budur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder