25 Şubat 2022 Cuma

Gelecek zaman

 
Senden sonra 23 şehir gezdim.
3 kilo aldım.
Saçlarımı 6 kez boyadım.
Dünya bilmem kaç dönümünü tamamladı.
Darbe oldu, ihtilal oldu.
Barış gelmedi, savaş bitmedi.
Seni özledim.
Gittiğim her yerde senden bir nefes bıraktım.
Belki yürürsün aynı sokakta.
Ayak izime denk düşer ayak izin.
Belki saçına değer nefesim.
Belki sen de bir gün beni özlersin diye,
Seni uzakta bıraktım.
Seni uğurladım, sana kavuştum, seni terk ettim.
Bilmem kaç kilometre yol gittim.
Evren kaydı.
Sen göğüs kafesimden milim kaymadın..
Ezel Roz Manaz

24 Şubat 2022 Perşembe

Kimin hikayesinde kötü insansın kim bilir?

Prensip olarak ilk önce kendimi eleştirmeye, kendimi yargılamaya meyilli bir insanım. Hani o herkesin kafasında hiç susmayan, acımasız, gaddar bir ses var ya, o bende muazzam. Fakat gel gör ki şunu kabul etmem lazım; ben çok güzel, çok derin seviyorum. 

Evet nadiren oluyor...Öyle kolay kolay bir şey hissedemiyorum. Doğrudur genellikle saçmalıyorum, yani yanlış insanları seviyorum. Yani hayatımda biri olmadığına göre öyle olmalı. Ama Sezar'ın hakkı Sezar'a azizim, çok temiz, çok derin, çok tutkulu, çok iyi seviyorum be!



Mesela mükemmel insan aramıyorum. Sevdiğim insanın eksiklikleri, komik yanları, tökezlemeleri soğutmuyor beni. Olduğu gibi, olduğu haliyle seviyorum. Ne bileyim, bazı şeylere aşırı mı tepki veriyor, sorun değil. Öğreniyor ve öyle kabul ediyorum. Egosunun yaralı yanları mı var, bana sempatik geliyor. Ne bileyim hayatta mücadele ederken, yorgun düştüğünde nazı ilk bana mı geçiyor? Hiç sorun değil, sarıp sarmalayasım geliyor. Adaptasyon gücüm muazzam mesela. Ay'da yaşayalım desin giderim, Muş'ta yaşayalım desin giderim o derece. Kutu gibi ev desin tamamım, olmaz illa kocaman ev lazım desin ona da tamam. Hali hazırda karnımızı doyurabildiğimiz sürece mal, mülk, para umrumda değildir.  Kariyermiş, aileymiş, yok soymuş, sopmuş ben sevdiysem umrumda olmaz. Ve hatta mantığımı usulca kenara koyup, sevdim dediğim insan yanımdaysa komple şu cihana iki kişi cenk ilan edebilirim. Benim tüm meselem ise karşılıklı sevgidir. 

Ama işte tek bir şey, tek bir konu buz gibi soğutuyor beni. Güvenimi sarsan tek bir hareket, kar topu etkisi yaratıyor. Bu yeri gelir ufak bir yalan olur, yeri gelir gereksiz bir kıskandırma çabası olur. Kimi zaman ise farkına bile varmadığı ama hareketlerinden sızan ufacık bir ayrıntı. İşin komik yanı da şu ki, çoğu zaman aslında ben yanılıyorumdur. Yani benim güven sarsıcı bulduğum hareket aslında öyle değildir o an için. Ama garip olan şu ki, bu başıma her geldiğinde, ardından hep aşk körlüğü ile göremediğim ve aslında görmem gereken noktalar önüme serilir. 

Anlamadığım bir şekilde sezgilerim beni haksız olduğum konulardan vuruyor ama işin temelinde yine ben haklı oluyorum. Ben ne zaman güvensizlik hissetsem, ardından nedeni ile yüz yüze geliyorum.

Tek insana adanmayı, tek insanla yetinmeyi ne zaman öğreneceksiniz?

Ne zaman derin sevebileceksiniz?

Hayatta her şey 5-10 dakika süren hayvani zevkler mi olacak sizin için?

Gerçekten midem bulanıyor...

Kendime kızıyorum. Sevdiğim zaman ne kadar körleştiğime kızıyorum. Kendime değer vermeyişlerime, kendimden ödün verişlerime kızıyorum. Hep aynı hikaye! Kimi sevsem, önce kıymet bilmeyip sonra her şey geç olduğunda geri dönüyor. Daha bende bir şeyler bitmeden dönmeyi başaranı görmedim. İlginçtir. Ne zaman ben yola koyulurum o zaman akılları başlarına gelir hep.

Yine kendime kızıyorum. Çünkü ben de beni çok güzel seven o adamlara bir şey hissetmedim bugüne kadar. Ne garip. Olasılıklar zinciri. Doğru zaman, doğru yer, doğru insan. Olasılık mı, olasılıksızlık mı?

Allah'tan yaşamaya tutkunum. Tek başıma yapamayacağım bir halt yok bu dünyada. Kimseye muhtaç da olmam. Ama insanız ya işte, kapanıp bir odaya, bir şişe kırmızı şarap açıp, sevdiceğinin kollarında sabaha kadar Netflix izlemek gibi boş ya da hoş hayalleri oluyor insanın. Dünyanın içinde dünyadan kopmak. İki çift lafa buz tutan kalbi eriyebiliyor insanın. 

Ya da hayallere tutunuyor insan. Hayalleri gerçek olmadıkça hırçınlaşıyor. Ne kadar kırıldıysa o kadar sertleşiyor. Kalp kırıyor, acısını çıkarıyor belki de tıpkı kendinden olan yaşam formlarından. Tutulmayan sözler veriyor, kendisine verilmiş ve tutulmamış her bir söz için. Hoş ben söz de vermem de. 

Yani diyeceğim o ki, aynı hayalin peşinde koşan milyonlarca bambaşka ama  birbirinin aynı insan. Herkes sözde aynı şeyi kovalıyor, aynı şeyi özlüyor. Ama herkes de birbirine aynı kazığı atıyor. Derin analizlerin bile tutarlılığı olduğunu düşünmüyorum. Yani Freud sen de bsg paşam ya. Nitekim sana zaten kızgınım otu boku sekse bağladın diye. 

Çok da uzatmaya gerek de yok belki de. Hangimiz masumuz herkesin kalbinde?

İşin özü şöyle ki, her iyi insan, bir başka insanın kötü insanıdır esasında...💔

Kelimelere dönüş volume bilmem kaç

Nereden başlamalı? 

Neden yarım yamalak uykudan burayı hatırlayarak uyandım? 

Bilinçaltım beni niye yazmaya yönlendiriyor? 

Hiçbir fikrim yok!

Bir noktada geçmiş olayları hatırlamanın bana iyi gelmediğini fark etmiş ve yazmaktan da kaçarak uzaklaşmıştım. Canımı yakan ne olduysa yakıp-yıkıp kaçma huyumun farklı bir yansımasıydı bu da. Şimdi neden yine kelimelerime dönmek istiyorum acaba?

Pek çok yazımı arşivlemişim blogdan. Ne düşündüm, neden yaptım onu da hatırlamıyorum. Aman her neyse kaldığı yerden devam diyorum o zaman. Buralarda kalan nostaljik ruhlara da selam olsun 💙



Blogumda geçmişte yazdıklarıma şöyle bir göz gezdirdim. 2020'deki tek bir yazıyı saymazsam uzuuuun zamanlar olmuş buraya uğramayalı. O süreçte ben bu kızı mis gibi büyüttüm. Ama enteresandır ki yakın zamanda başka bir aydınlanma yaşadım. Büyüyemediğim yerleri gördüm. Değiştirmem gereken bir başka derinlik buldum kendimde. Bunu itiraf etmesi çok zordu kendime. O çok övündüğüm "48 saatten fazla depresyon yapamam,  kendimden sıkılırım" söylemim kocaman bir balon oldu kaldı. Ne kadar zaman yüzü gülen içi çökük palyaçolar gibi yol aldım bilmiyorum. Tek bildiğim dışarıya gülücükler saçarken esasında derin bir çöküş geçirdiğim.

Yalnız işin güzel yanı, yıllarla birlikte kendimi keşfedip dönüştürmeye öyle adapte olmuşum ki kendimle yüzleşmelerim tüm acısına rağmen daha net oldu. Çat çat yüzüme vurdum her şeyi. Ve dan diye durum özeti geldi oturdu yüreğime ama bu tamamen başka bir yazı konusu. Açıkçası şu an için bunu yazacak güçte hissetmiyorum kendimi. Ve laptop başında şarap içerken salya sümük ağlayasım da yok şu anda. Sonra...Belki sonra anlatırım.

Covid-19 sonrası, Tekirdağ'daki evimi kapatıp, ailemin yanına Adabükü'ne yerleştim. Son yazdığım zamanlarda Arkas çilemi bitirmiş, akademiye dönüşümü yapmış ve Maltepe Üniversitesi'nde araştırma görevlisiydim muhtemelen. Hoş o zamanlar kendimden bu kadar net bahsediyor muydum emin değilim. Sonra 2017'de bir hayalimi daha gerçekleştirdim ve 2. bir yüksek lisans yapmaya Lüksemburg'a gittim. İyi kötü günlerim oldu orada. Daha çok iyi kısmını anımsıyorum. Yalnız bana bir tutulma geldi ve hala anlamadığım bir şekilde yüksek lisans bitince orada kalıp iş başvurusu yapma hakkımı kullanmak yerine ülkeye geri döndüm. Sonrasında Tekirdağ'da şimdi tez aşamasında olduğum (çok şükür) doktorama başladım. İşler benim için yolunda gitti. Hiçbir torpili olmayan (olanı da kullanmaya karşı olan) ben önce öncelikli alan bursu kazandım. Yakın zamanda da ikinci bursumu elde ettim ve şu sıralar bu anlamda hayalimi yaşıyorum. Yani ben okuyor araştırıyorum devlet de bana para veriyor, daha ne olsun 💙.

Hayatımın hiçbir döneminde para benim için amaç olmamıştı hala da değil. Huzur ve mutluluğum önceliğim. Ondan olsa gerek 2 lisans, 2 yüksek lisans diploması ve hali hazırda süren doktora eğitimimle hala bütün derdim kendimi geliştirmek ve öğrenmek. 

Ha sonra; sonunda CMAS * lisansımı aldım. Kaş'ta dalışa gittim. Latin dansına başladım. Kafam göre farklı ülkeleri gezdim. 2007'de aldığım ehliyetimin hakkını vermeye başladım ve 2020'de araba kullanmaya başladım. İlk arabamı aldım. Çok da şaşırtıcı olmayacağı üzere hayatıma yeni dostlar kattım ve bazı köprüleri de yıktım geçtim yine.

Ben aynı benim anlayacağınız. Biraz daha olgun, biraz dönüşmüş, daha ılımlı ama yine ben işte. Hala içimde tutamıyorum bir şeyleri. Hala küfür ediyorum. Hala tutkuluyum sevdiğim konularda. Sonra sabırsızım da hala. Ve sonuna kadar koşup isteklerimin peşinden bir bunalma sınırına geldiğimde atıveriyorum uçurumdan. Ha bir de en ufak bir olayda hala önce kendimi suçluyorum ki bu değiştirmeye başladığım özelliklerimden biri. Zira zaman ve deneyimlerim öğretti ki ben zaten hata yaptığımda içtenlikle özür dileyen biriyim. Dolayısıyla her kötü giden olayda da sorumlu ben değilim. Kendime daha fazla değer vermeyi öğrenme konusunda çabalıyorum.

Ah bir de şunu not geçmek istiyorum; ben bazen başka insanların duygu ve düşüncelerine bürünerek de yazıyorum. Çoook eskilerde bir yakınım blogumu bulmuştu ve bunu ona anlatamamıştım. Küçüktüm gerçi o zamanlar. Şimdi olsa umursamam belki. Yine de burada yazan her şey birebir yaşadığım şeyler olmak zorunda değil. Bunu bilin isterim. Bazen sadece kelimelerle oyun oynamak hoşuna gidiyor içimdeki küçük kızın. En depresif modlardan en narsist anlara gidebiliyor söylemlerim. Bazen nefret kusuyorum kendi içimde oldukça huzurluyken. Neyin bana ait olup neyin üstüme giydiklerim olduğu da bu işin gizemi işte.

Bu bir arayı kapatma yazısıdır. Yeniden bolca yazmayı planlıyorum. Bakalım olacak mı :)