6 Ekim 2014 Pazartesi

Gölge kavgası

Bu kadar kırılgan olmaktan nefret ediyorum.
Bu derece hassasiyet, tüm bu duygusallık midemi bulandırıyor.
Zayıflıklarımı gördükçe sinir oluyorum kendime. Üstüne üstlük tüm bu halime rağmen başı dik meydan okuyan o riyakar halimden de ekstra midem bulanıyor.

Ne kendimi kabullenebiliyorum ne de olduğum gibi evet ben böyleyim diyerek oturabiliyorum.
İçimde durmak bilmeyen bir savaş var sanki. Güçlü olmak için yırtınan, öyle olmaya çabalayan, kimseye ihtiyacım yok benim naraları atan yitik bir yan var.
Sonra bir de kedi gibi birilerine sokulup, tüyleri okşanırken mırıldanıp, sırtını güvene dayamak isteyen bir aksi kadar yumuşak bir yan.

Yorgun düşüyor insan kendindeki savaşlardan...
Ve ben çok yorgun hissediyorum bu ara.
Fiziksel dinçliğimin aksine, ruhum epey kırışmış durumda anlaşılan.

Bazen o kadar üzülüyorum ki kahkahalar atıyorum, çok komik bulduğumu söylüyorum durumu. Korkuyorum çünkü. Zayıf olduğumu kabul edersem daha çok zayıf olurmuşum gibi geliyor.
İnsanın kendi gölgesiyle ettiği kavgadan daha çokne yorabilir benliğini?
Varsa söyleyin ben daha fazlasını bilmiyorum.
Ben artık hiç bir şey bilmiyorum.
Ben çözemiyorum, çözmek istemiyorum.

İyi niyetle ya da kötü niyetle bazı kişi ve olaylar hep mutsuzluk getirir.
Ben bir tek bunu biliyorum son durumda.

Ve işte şimdi yine, en dik en cam halimle yine meydan okuyorum önüme konulan hayata..
İçimdeki cam kırıkları her adımda daha çok bi tarafıma batıyor olsalar da,
ben yine ayaklanıp yürüyorum.

"Güzelleş be oğlum ölene kadar hayattasın" sesi yankılanıyor...
Ben güzelleşiyorum, ben yürüyorum, ben hepinizden yine cayıyorum.
Çünkü bağlanmazsan hiç acımaz canın demişlerdi.
Elimde bir makasla var olan her türlü bağıma saldırıyorumdeli bir kadın gibi.
Şimdi ben hepinize susuyorum...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder