17 Şubat 2014 Pazartesi

hangi ilişki?

   Son zamanlarda çevremde o kadar çok çift sorunu var ki ister istemez aşk üzerine düşünüyorum bu ara. İlişkiler konusundaki tecrübem arkadaşlarımın tecrübeleriyle kısıtlı olduğundan olsa gerek epey kafa yoruyorum. Bazen kızıyorum. Sonra işin içindeyken belki de böyle oluyordur insan diyorum. Ne olmuş olursa olsun en son geldiğim noktada sorguladığım konu hep şu: insan sevdiği birini neden üzer?


Tüketim toplumu vs... ben anlamıyorum artık. Kafam hayli karışık. Her şey çok hızlı. Teknolojiye olan tutkuma rağmen romanlardaki, o dalga geçtiğimiz Türk filmlerindeki vs.. geçmiş zamana ait aşklara özeniyorum. Kırmadan, tüketmeden, oynamadan ... Kıymet bilerek yaşanan sevgilere imrenerek bakıyorum. İnsanların sevdiği insanla yan yana olduklarında bırakın başka insanlara bakmayı,telefonlarıyla ilgilenmeyi, yanındakini unutmayı,  mutluluktan sarhoşluk hissini tattıkları o dönemlerde doğsaydım keşke diyorum. Sonra silkinip kendi kendime "Allah kahretmesin Hilal, bir romantizmin eksikti kızım, hadi canım yıl olmuş 2014 nereden buluyorsun öyle aşkları" diyor ve realiteye dönmeye çalışıyorum.

Şimdilerde sanki herkes herkesin malı...
Çok ucuz.
Her şey çok ucuz.
Havada ego savaşları uçuşuyor.
Seven seviyorum demiyor, sevmediği halde aşk sözcüklerine boğuyor insanlar birbirlerini.
Yazık lan, ne melun bir zamana doğmuşuz.
Kaliteli aşklar, ilişkiler zamanını kaçırdık mı dersiniz?
Yoo hayır, öyle olmamalı.
"Bir umuttur yaşatan insanı" diyerek inatla, içimdeki gizli romantik şapşal hatunu yine kenarlara köşelere saklayıp yoluma devam ediyorum.

Ya hep ya hiçci yaklaşımım sebebiyle ya gerçekten yalnız yaşlanacağım ya da herkesin imrenerek baktığı bir hayat yaşayacağım. Bilemiyorum.


Romanlardaki karakterlere olan aşklarım da hep bu şapşal kızın eseri.
Sen kalk Nicholai Hel'e aşık ol.
Üstelik adam sevdiği kadınla evlenmiyor bile :) Annem duysa ne sinirlenir şimdi. Di mi yani adam madem o kadar aşık niye evlenmiyor? "Annecim belki de adam o kadını senetle satın almak istememiştir" desem saatler sürecek bir evlilik muhabbetine gireceğiz. O yüzden dikkat edip, bir jenerasyon öncesiyle konuşurken  Osho'dan fikirler serpiştirmemeye çalışıyorum ortalığa. Ah Nicholai Hel, ne karizmatik karaktersindir sen!

Hayatta en sevdiğim şey gerçekten kendisinden emin olan insanlar. Ama öyle boş, ucuz, basit bir eminlik değil. Yani ele güne karşı bak ne kadar özgüvenliyim şeklinde gözükmek isteyen boş özgüvensizlikler değil.
Doğrusunu hatasını bilen insanlar...
Mükemmel olmadığını bilen senin de mükemmel olmanı beklemeyen, yapıcı, olumlayıcı, eksikliklerinden dolayı seni itip örselemeye çalışmayan insanlar..
İyi insanlar...
Ah onlar çok güzel insanlar...

Sonra şunu düşünüyorum biz ne tuhaf bir toplumuz? Göğsünü gere gere küfür eden, kavgaya giren, saç baş yolan, kötülükler çakallıklar yapan insanların, sevgilerinden utanması ne enteresan kavram kargaşası?
Doğru yanlış çarpışması?

Ya da ben kendi başıma ne tuhaf bir organizmayım?

Satırlarca yazıyorum ya, yine de kendime sakladığım öyle çok cümlem var ki...
Şu kadar konuşmaya, bu kadar yazmaya hala susmuşum sayıyorum kendimi.

Yorgunluktan ölen ve haftanın 7 günü sabahın köründe uyanmak zorunda bırakılmış, kapitalizmin esiri bir insan olarak saçmalama hakkımı kullandım.
Aman uyumalar olmasın!





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder