17 Şubat 2012 Cuma

zıvana

Yüzeysel ve bağımsız yazayım demiştim bir önceki yazıda ama olmayacak.
Yazmam lazım, ergen çocuk gibi höykürmem lazım şu anda.
Kelimelerle tutulacak kimi yaslar, isyanlar onlarla olacak.

Çok üst üste geldi be sevgili blog (evet günlük modunda).
Herşey, konuşmalar, yaşananlar, dönüşümler, değişimler, zırvalamalar...
Bugün kendimi şu cümleyi kurarken buldum:
Ulan madem bu kadar berbat bir insanım, niye hayatımdasınız yahu?
Neden yani?
Gitsenize! Beni benimle bıraksanıza?
Girmesenize hayatıma, hiç bulaşmasanıza bana!
Yaa bir siktir olup gitsenize.

Aldığım her eleştiride, olan her tartışmada, her kavgada ya da geçmişle ilgili olarak, ne zaman biri bir şey söylese oturup sorguluyorum kendimi. Dışarıya karşı böyle bir cool, umrumda değil havalarım var bir de. Hani sanki benim yüzümden insanlık yıkılsa bir tarafıma dinleteceğim. Öyle bir tavrım var. Elimde değil. Savunma sistemim bu benim. Yoksa ağlarım. 
Ama sonra kendimle kaldığımda, kafamın içindeyken ben bazen günler bazen aylar sürüyor yeminle.
Ve  çok üst üste geldi. Şimdi diyorum ki ne lanet, ne berbat bir insanmışım ben.

Bugün ilk defa saçma sapan vize uygulamaları, aptal devlet sınırlamaları olmasın istedim. Ne kadar para varsa cebimde kalkıp onunla atlayıp bir otobüse çıkıp gideyim istedim. Kimse tanımasın beni, ben kimseyi tanımayayım. Bilmediğim dünyalarda kalabalıklara karışayım istedim. Olduramadık tabi yine, öyle bir dünya yok ki. Bir bağım olmasın, kimse beni sevmesin, ben kimseyi sevmeyeyim, acımasız olayım, hissetmeyeyim, umursuz olayım. Evet bunları istedim. Saçma sapan sebeplerle benden bir şeyleri gizlemeyi başaran o bencil hatun olayım istedim. Her konuda beni suçlayan beni seven o adam olayım istedim. Sonra o hiç tanımadığım sahilde şuursuzca çırılçıplak denize adımını atan o insan ben olayım istedim.
Alaska'da falan tek başıma donarak balıklarla geyik yapmak istedim.

İstedim de istedim anlayacağın. Ne oldu peki?
HİÇ...
Bir bok olmadı. Odamda sigara ve birayla oturup bu satırları yazıyorum işte, arka fonda da bira.fm çalıyor. Bir de içli ki yine 97. Ağzıma sıçıldı desem yeridir.

Hayatı boyunca tek aradığı şey huzur olan bir insan, nasıl olur da 2 gün önce herşey bok gibi ama saçma bir huzurum var diye tahtalara vururken, şimdi huzur neydi bilemez. Kaçtı işte.
Bravo diyeyim katkısı olanlara. Huzurum yok şu an. Canım sıkkın. 
Dön bak dünyaya dinleyip ağlayabilen mızmız o kız çocuğuyum, omzundakilerle dik durmaya çalışan o hatunum. Eee... Ne önemli, ne önemsiz bilemiyorum ben şimdi.
Kim haklı?
Ne olacak?
Zaman hızlı mı yavaş mı?
Kim olmalı hayatımdan, kimleri kestirip atmalıyım?
Kendi içime mi kapanmalıyım bir süre?
Hiç bir yere çıkmayıp ortalardan el ayak mı çeksem sessizce?

Aynen böyle evet şu an o dalga geçtiğim ergen oldum, emo oldum belki.
Ama böyle hissediyorum ne eksik ne fazla. Kendi duygumdan utanmak en son aklıma gelen şey şu anda.
Belki yüzdeye vurulan cl fazla ya da az ondandır.
Ya da üzerini sürekli örttüğüm o tüm can sıkanlar bir anda tavanladı tetiklenince.
Düşünmeden mutlu olabilen insanlar varmış, öyle iddia ediyorlar.

Ama ben bir filmde görmüştüm (tabii o sözden esinlendim bunda), ve insanlar gerçekten huzurluydu.
Hay ak. Aynı döngü.

He evet küfür ediyorum ve bir kıza hiç yakışmıyor, he evet yaşıma da yakışmıyor.
Ah evet belanın adı benim.
Hadi defolun gidin.

Yüzüm gözüm toz toprak, 
Yağmurların yıkamaz 
Kalbim kabuk bağlar 
İçim artık acımaz 
Kanserli kentlerin çığlığından 
Son trenle ayrıldığımdan



Hiç kimse duymaz 
Hiç kimse sormaz 
Şimdi sen de yoksun yanımda 









Hayat yankı mı yapıyor bende? Niye bu tekerrürler...?

1 yorum: