25 Ocak 2012 Çarşamba

Beyin azabı


Hataları vardı...Şizofrenik hatalar.
Kız sustu. 
Hangi hikayesiydi mutlu olduğu.
Ah evet hatırladı.
Ama hayır o hikaye güzel olan değildi, o cehennemde olduğuydu. Cennetli olanlardan yok mu beynimde diye düşündü. Bulamadı. Hangi hikayeyi tutup ucundan çekse, renklerini yitirmeye başlardı.
Vardı hafızasında biliyordu. Ama neden bulamıyordu.
Hangi hayattı, hangi karakterimdi diye düşünürken yaşanan bir benlik değişimi neyi düşündüğünü unutturdu yine.

Hep böyle oluyordu, yaşananlar gidiyor, resimler gidiyor, hikayeler unutuluyor...
Sadece sesler ve kokular uçuşuyordu beyninde. 
Bu hangi kokuydu?
O ses? Sen miydin o?
Nasıl biz hiç tanışmadık mı?
Zahmet etme, tanışmayalım. Nasılsa yine unutacağım.
Bana cenneti anlat ve git.
Dokunma ellerime.
Anlat ve git.

23 Ocak 2012 Pazartesi

Kayseri'den çıkmış en salak adam

 
Her gün ayrı bir hikaye... Geçenlerde ustalarımızdan biri ile topluca sigara çay muhabbeti yaparken konu illa ki siyasetten geçti. Yaşadığı 80ler falan derken geldik bugüne :)
Kayserili olduğunu öğrendik sonra siyasetten nasıl buraya bağlandığını sizin genel kültürünüze gönderme yaparak bırakıyorum :)

Usta dedi ki: Kayseriden çıkan bir adam bir sürü diploma sahibiyse Kayseri'nin en salak adamıdır.
Yanlış anlamayın ha salak derken ticari açıdan salaktır. Bizde çocuk ilkokulu bitirdi mi tutup elinden verirler bir yere çırak olarak. Bir sene falan sonra çocuğun ustası açıklar durumu: Sizin çocuk salak, bundan bir şey olmaz, çalışmıyor kafası. Siz bunu üniversiteye falan hazırlayın, ticaret kafası yok bunda. Memur falan olsun hayatını bir şekilde kurtarsın.

Sonra da ekledi kendisi: İşte bu yüzden o adam Kayseri'nin en salak adamıdır. Kaç diploması vardı onun yahu =))))

Uzun süre güldüm bu hikayeye, doğruluk payı tartışılır illa ki ama güldürdün bizi be usta :)

Sözüm meclisten dışarı tabii ki sayın Kayserili yoksa bir düşmanlığım yok okuyan Kayserililere.

Sevgiler,
Hilal

20 Ocak 2012 Cuma

Hayaletimle buluşma

   Ben bu gece yanına geldim aslında...Usulca yürüdüm yanında, hiç ses çıkarmadım.
Bu gece seninle sabaha kadar içtim, dans ettim, şarkılarına eşlik ettim, izledim seni doyasıya.
Sonra ezberledim yüzünü, sesini, kokunu... Gideceğimi bilerek geldim yanına. Hiç belli etmedim kendimi.
Anlarsan bırakmazsın diye korktum ya da umut ettim kimbilir.
Ama hayat bazen çizmiştir fotoromanını. Bazen ne iyidir ne de kötü sonlar.
Bazen bilinmezce kalır, sanki devamı gelecekmiş gibi. Sonra çizer ölür, yazar ölür belki...

Ben bu gece yanındaydım, farketmedin ya o koydu. Sadece bir silüet olsam da sezebilirdin.
Ben sen geldiğinde hep sezdimdi. Neden farketmedin?

Gidiyorum...

18 Ocak 2012 Çarşamba

körler topluluğu

"Oysa onlar, rengarenk bir dünyanın içinde yaşayan körler topluluğu gibiydiler. Tanrı'nın adı sadece ağızlarında duruyordu. Sevgi asla yüreklerine inmiyordu. Ondan korkuyorlardı ama yine de onun adına savunmasız insanları cezalandırmaktan geri kalmıyorlardı. Karanlıkta yaşıyorlardı." diyor.
Ne güzel diyor. Hangi açıdan almak istersen al ele, sonuç hep aynı yere çıkıyor...


Ha bir de kadınları dengesizlikle suçlar ya hep, değişim kadının diğer adıymış, biz dönüşmezsek olmazmış.
Dengesizlikten değil yani "life happened" durumu ;)


Belki sonra yazarım üzerine, şimdilik beklesin. 

17 Ocak 2012 Salı

too late

Duygusal çabalalamalar bataklıkta çırpınmak gibi... Gerek yok böyle şeylere.
Haketmeyen kimse için kendine hasar vermeye hakkın yok. En sevmediğim şey duygusal hesaplar ve oyunlar. Böyle anlar için, böyle durumlar için...: Çaktırmadan çekip gideceksin, öyle ki bir süre anlamayacak. Hep olduğu gibi. Hoşçakal bile duyulmayacak. Gelişine yaşamak lazım bazen.
Ve genelde "it's too late to apologize" ;





15 Ocak 2012 Pazar

Hayat bu ya ...

  Hayat çok bilinmeyenli bir denklem. Ve sabitlerimiz bile değişken. Katı yargılarla yaşamak neden?

Şimdi sen orda şu an birilerini yargıladın ve kesin çizgiler çizdin ya hani, yarın aynı konumda aynı adımları atmayacağından gerçekten emin misin? Başımıza gelen her güzel şey, her kötü şey...Herkesin başına gelebilir.
Hiçkimse ne fazla, ne eksik. Totalde hepimiz insanız işte.
Hırslarımız, arzularımız, mutluluklarımız, tutkularımız, zaaflarımız var. Hakkımız var mı birbirimizi üzmeye? Neden çekiştirelim birbirimizi. Fikir belirtmek başka birşeyken yargılamak çok başka bir şey.
Ayıplamak, kınamak...vs. Hepimiz aynı olsaydık anlamı olacak mıydı bu hayatların, varoluşumuzun.
Birbirimizden öğrenerek, birbirimizle paylaşarak, ortak paydalarda mutlu olarak sürdürmek değil midir bu hayatı yaşamanın huzurlu yolu.

Kendi mutluluğumuz için başkalarını mutsuz ettiğimizde mutlu oluyor muyuz gerçekten?
İple bağlasak birer hayvan gibi tüm değer verdiklerimizi, güvende hissedebilecek miydik?
Akıllarını da bağlamak gerekmeyecek miydi ve bu mümkün müdür?
Yaşınız, çağınız, tecrübeniz en küçükten en büyüğe ne olursa olsun benim gözümde eşitsiniz.
Ben dinlerim fikirlerinizi, ben anlamaya çalışırım, ben severim yaşanmışlıklardan fikir edinmeyi ama fiillerime karışmaya kalkışmayın kim olursanız olun. Ve izin vermeyin kimse de sizin kararlarınıza, hayatınıza karışmasın.
Yol göstermek başka bir şey, zorlamak başka bir şey. Olmuş olan herşeye burun sokup, parmak sallayarak yargılamak, insanı kötü hissetmeye zorlamak farklı bir şey.
Hiçkimse çok özel değil ve herkes birey olarak çok özel.
Yaşanabilir, paylaşılabilir bunca şeyin arasında, rica ediyorum paylaştıklarımız güzel anlar olsun, huzur, mutluluk, farklılık olsun. 

Hayat çok bilinmeyenli bir denklem ve değişkenler o kadar fazla ki sonsuzlukta bile aynılaşamayız.
Güzel olan da aynılaşamasak da bütünleşebilmemiz zaten.

Bu benim hayatım ve başrolde de ben varım, kusura bakmayın rol çalmanıza izin vermem bu oyunda!

Saygılar,
Hilal

14 Ocak 2012 Cumartesi

cumartesi geceleri üzülmeyi yasaklamıştık!


O yüzden hala tanışmamış olanları MULTITAP ile tanıştırmak isterim :) Sözleri de şöyle ;

Kalbimin boş tarafı tekrar çalıştı
Çünkü işin içine aşk karıştı
Böyle hatunum olmamıştı
Birbirimize nasıl yakıştık
Ayrı yollardan yürürken
Şimdi aynı yerde buluştuk
Başka insanlar tanırken
Denemekten yorulmuştuk

Mutluyum içimde birşeylere minnet borcu var
İçelim hadi millet
Korkmadan uçalım mı bir müddet
Aşk için içelim içelim,
Ne şarap ne kadeh eden bizi sarhoş
Sen misin yoksa aşk mı bu konuş

Sen gitme kal bu kalp boş kalmasın
Boş Kalmasın

Olmadığım zaman bile yanında olsam
Uzaklarda aklına takılsam
Senle olduğum her rüyadan
Yatağımda senle uyansam
Tamamlandı bütün yarımlar
Aptal aptal gülmekteyiz
Hiç hesapta yokken bunlar
Bak neyin içindeyiz
Mutluyum içimde birşeylere minnet borcu var
İçelim hadi millet
Korkmadan uçalım mı bir müddet
Aşk için içelim içelim,
Ne şarap ne kadeh eden bizi sarhoş
Sen misin yoksa aşk mı bu konuş
Sen gitme kal bu kalp boş kalmasın
Boş Kalmasın


Cumartesiniz musmutlu olsun ;) 

dengesizliği özümser misin?




Şu an gelmelisin,
Kar bitmeden, hava ısınmadan.
Kışımda yanımda olmayanı,
İstemem baharımda ya da yazımda ben.
Kalabalıkken gelmene gerek yok ki,
Yalnızken kalabalıklaştırırsan özelsin,
Ben kahkaha atarken de tut ama,
Ağlıyorken elimi tutabildiğinde tek gerçeksin.
Dünümde olman olmaman çok önemli değil,
Şimdi burdayım dediğinde fethedersin.

Güzel zamanlar olsun, olur illa ki,
Ama herkes gibi olma.
Hissedip sezebiliyorsan ihtiyacım olduğunu,
Ve çekinmiyorsan omzunda ağlamamdan,
İşte o zaman sen bende gitmeyeceklerdensin.

İyi beni ayrı kötü beni ayrı değil,
Özümseyebiliyorsan beni bir kaos olarak
Ve sevebiliyorsan hem en eğlenceli hem en çekilmez anımda
İşte o halinle sen herşeyden güzelsin.

10 Ocak 2012 Salı

boşlukta yürüyen ölüler


Kayıptı düşlerim...
Bir varmış bir yokmuş diye başlayan her çocuk masalı gibi kopamadığım bir akışı vardı. Uçabildiğim, zamanı hiçe sayabildiğim, hüznü de mutluluğu kadar güzel bir ülke. "Neverland" in olmasa da hayal ederek türettiğimiz o çok gizli tren biletini bulmuş ve göç etmiştim sanki. Döneceğimi de biliyordum içten içe.

Bir sorun vardı biliyordum lakin kendi masalımda huzursuz olmak da ne demekti. İstemedim. Her zamankinden daha güzelse de hikaye paylaşmak, anlatmak mümkün değil. Çünkü bazı şeyler konuşulmaz, çünkü bazı şeylere kelimelerle anlamlar yüklemeye kalkışınca yitirilir anlamlar. Bir değeri yok etmekten daha büyük haksızlık varsa nedir?

Korkular, telaşlar, gerçeklik...
Ayaklarım yere basıyor, iniyorum çıktığım bulutlardan istemeye istemeye. Uyandırıyor bunlar insanı en güzel düşlerinden. Bir kaç kelime kalıyor havada asılı ve o bir kaç kelime maddeleştirip herşeyi, yıkıyor manevi dünyaları...Varsa yoksa kaos, en kendi elleirmle yarattığımdan. Tanıdık bir hüzün kahramanı anlatmıştı bunu. En çok ağrıma giden ne biliyor musun? İnsanlar geliyorlar, seni sevdiklerini sana değer verdiklerini söylüyorlar. Hayır canım aşktan meşkten söz etmiyorum aklın oralara gitmesin hemen. Hani farklı sıfatlar altında, hatta bazen sıfatsızca beraber gülüp eğlendiklerimiz, bizi en çok tanıdıklarını zannedip aslında bizden bihaber olanlar.
Onlar 5 yaşındaki bir çocuğun çizdiği resme bakıp "salak mısın yavrum çimenler mavi mi olur?" diyenler. Onlar ki ettikleri 3-5 kelime ile insanın hayal dünyasını silip süpürürler. Onlar ki kendi içlerinde severken bizi ani ya da bazen yavaş yavaş öldürürler.
Gitmelerini istemediklerimizdir onlar ama zaman zaman düş dünyamızın katili olduklarını hissedip gitseler ne olurdu diye düşündüklerimiz. Hani kan revan içinde uyanıp da, seni seviyorum dediğimiz katillerimiz.

İşte böyle doğduk biz yaşayan ölüler, böyle sevdik karanlıkları. Acıtmak ve acımaktan bihaber oluşumuz bu yüzden. Hissizleştirdiler bizi, özsüzleştirdiler ...



Biz seninle aynı anda intihar ettik diye tanrının kafa kafaya çarptığı ölülerdeniz. Bizim lanetimiz de bu; sonsuz ve sonunu görerek ölmek. 

9 Ocak 2012 Pazartesi

Soğuk

Çok üşüdüm bugün,
soğuk...
Senin hala gerçeğe inat yalanların var
Ve benim inancım
Aldanma lüksüm yok ki artık,
O bölümü daha önce atladım.

8 Ocak 2012 Pazar

Teşekkürler


   Teşekkür ederim. Beni olduğum gibi sevdiğin için. Beni ben olarak sevdiğin için. Mükemmel olmadığımı bilmene rağmen bana mükemmelmişim gibi davrandığın için. En çok üşüdüğüm anlarda kalbimi ısıtacak 1-2 sözcüğü hep cebinde taşıdığın için. Ben kendimden vazgeçsem de sen benden vazgeçmediğin için, güvenimi yitirdiğimde kendime olduğumdan çok daha özel ve güzel gösteren bir ayna olduğun için.
   Kırılsan da, üzülsen de vazgeçmezsin, bilirim. Belki de o yüzden en çok sana şımarık, en çok sana canayakın ve çok güzelim. Seninleyken düşmekten korkmuyorum, ağladığımda sarılmak istediğim, mutlu olduğumda paylaşmak istediğim... Varlığını bilmek bile yaşam sebebi çoğu zaman. Mesafeler yok. Ayrı şeyleri düşünüp, ayrı şeyler yaparken bile yanımda hissediyorum seni. Ah ne kadar özelsin.

   Birlikte değişiyoruz, birlikte yaşıyoruz çoğu zaman, ve tüm bunların içinde kendimize ait yanlarımızı değiştirmemeyi becerebiliyoruz. Ne kadar kızsak da birbirimize, zaman zaman üzsek ve üzülsek de hiç bir zaman yolun sonu gelmiyor. Ve biliyoruz ki biz bambaşka yollardayken bile aslında aynı yolda yürüyoruz.

   Teşekkür ederim, her ne olursa olsun benimle olduğun için, fikirlerime değer verdiğin için, çok istiyorum diye yanlış karar da veriyor olsam "bence yanlış yapıyorsun ama mutlu olacaksan desteklerim" diyebilecek kadar çok sevdiğin için beni. Teşekkür ederim seni bu kadar çok sevdiğim için. Çünkü bu sevgi karanlıkta yolumu aydınlatıyor. Öğreniyorum, senden, yaptıklarından, davranışlarından... Ve ben öğrenmenin hastasıyım. Hiç bitmeyecekmiş gibi ama her an bitecekmiş gibi iki türlü de varolduğumuz için bizi seviyorum. 

   Zaman yok ki bizim için. Saat kaç olursa olsun, nerede kiminle olursam olayım sesini duyduğumda güvende hissedeceğimi biliyorum ve senin için hep ulaşılabilir olmaya bayılıyorum.

   Varlığın varlığımın altını çiziyor. Seninle, sensizken seni seven biri olarak varolmayı seviyorum. İyi ki varsın, iyi ki hayatımdasın. Mutluluk sana en çok yakışan giysin, o yüzden gözünden akacak bir damla yaş için dünyayı yerinden oynatabilirim. Bunu bilsen daha çok ağlardın biliyorum, neyse ki sen seni bu kadar çok sevdiğimi bilmiyorsun :)

Teşekkürler herşey için...En çok da sevgin için <3

kapıdan girdikten sonra

   Ayılamadım henüz, alkol kötü bir şey diye yinelediğimiz o tipik moddayım.
Harbi kötü bir şey ama! Yine de çok eğlendim. Burada bir çelişki var işte hep böyle oluyor. Hem pişmanlık, hem eğlenmişlik. "Bir daha o kadar içmeceyeğim" ler havada savruluyor, buna rağmen içerken eğlendiğini biliyorsun, dans ederken enerjiyi ondan alıyorsun falan. Aslında belki de bazı standart kabullerimiz olmasa pişman bile olmayız kimbilir? Arkadaşlarımla güzel bir gece geçirmiş oldum bunun için neden suçluluk duyayım ki? Tek sorun gecenin sonunda mekanda uzun süre arattığım, aradığımız telefonumun bulunuş şekli olsa gerek :)

Bilemiyorum. Hayat yargılamak ve yargılanmak için, ve bunlar yüzünden kendini üzmek için çok kısa değil mi ?

7 Ocak 2012 Cumartesi

kapıdan çıkmadan hemen önce

   Zor bir haftaydı, hayatımda ilk defa günde 10 saat işteydim +3 saat kadar da yolda...Eve geldiğimde uyumak+yemek yemek+ kafamı toplayabilmek için kalan zamanım 11 saat kadardı. Zormuş, yaşamaya vakit kalmıyormuş, kimseyle görüşülemiyormuş yine de tuhaf bir huzuru varmış bunların.

Bazı şeyler değişmez...Kimi insanları severiz, kimilerini sevemeyiz. Ve özlediklerimizi özlemeye devam ederiz. Değişmez işte. Ama bazen ani dğeişimler de gelir. Hayat bu ya! Olur ya! Ansızın nefret ettiklerimiz canımız olur ve sevdiğimiz düşündüklerimiz hayatın boğumlarından birinde kaybolur gider. Sesini duymak, yüzünü görmek istemeyiz. Nefret değildir ama çıksın gisin hayatımdan deriz.

Sonra ... Sonrası yok işte, cumartesi akşamı, mutsuz olmak için en saçma vakittir. Cumartesi akşamı dertlenilmez, fazla düşünülmez. Cumartesi gecesi keyifle içilir, dans edilir, eğlenilir, evde arkadaşlarla oyun oynanır, film izlenir. Ama cumartesi gecesi üzgün olunmaz.

Şimdi bunu yazdım çünkü bir de ertesi günü yazısı yazacağım. Aslında bir nevi ne hissediyorum ölçme yazısıdır bu. Bekleyip göreceğim kendimi anlamak adına.

Güzel olsun geceniz ;)

5 Ocak 2012 Perşembe

Gülmedim ona

Tırnakları beynime geçmiş halde  ve karanlık elleriyle yüreğimi sıkıyor...
Anason kokusuyla bastırmaya çalıştığım,
Nağmeler akıyor ardında
Nehir hepsi
Buz gibi
Kaynar...

Ve anason kokusu...
Dibini göremediğim kör kuyulardan
karanlık, nemli ve ıssız.
Çaresi olmayan sokaktaki kalabalık kalpli çocuk
Pusu kurulmuşken önünde eğlenmeye gittiğini sanan o yüreği fakir adam
Ve haykırırken ansızın susmuş konuşmayan o kadın

Çaresizdik, hepsi bizdik
Ve anason kokusu

Çokluklarla yalnızlıkları bölüp çarparken birbirine
her birimiz kalabalık, her birimiz yalnız her birimiz bir ömür yitiktik
Yittik...
Yitirdik...
Anason kokusu.

Kenetliydi demir kapılar, ağırdı ardında tuttukları, suçlu ve çirkin
Görmemek için bakmadan geçtik hep yoldan
O şehrin insanları ki gülmez, ağlamaz...Hissetmez
Ya da hissetse de biz hissetmedik
Zarar verme bağımlısı ne kadar yaratık varsa bulup bulup besledik
Geçer sandığımız korkularla büyüttük o çocuğu
Masal değildi, güzel değildi
Yağmurla temizlemek için kalktığımızda uykudan
Gökten alçalan anason kokusu

Elleri ayakları çirkin,
yüreği daha çirkin
belki hepsi güzel

Kapatılan kapılar yoktular,
Ama çizdiğimiz çizgileri aşmamak için kaldık
Görmedi gözleri hiç
ve sağır dilsiz
Manzarası ise çok sesli ve güzeldi şarkılar söylerken nefessiz
Yutkunurken burnundan verdiği hava
nemli, kekremsi
anason kokusu

3 Ocak 2012 Salı

puzzle

   Milyon parçalık bir puzzle bu her rengi barındıran. Anlamlandıramadığım şekiller de var içinde çok tanıdık bilindik şekiller de. Bir ömür alacak belki tamamlamak...Yine de denemeye değmez mi?


Bazen nedenini bilmeden sadece içimizden geldiği için, öyle hissettiğimizden inanırız. İnsanlar irrasyonel bulsalar da bu durumu, tek yaptığımız kendimize inanmaktır aslında.